Jakub Schikaneder 1890 (с изображениями) | Краска, Художники, Живопись


HEPİMİZ KENDİ DIŞIMIZDAKİ ŞEYLERİN TUTSAĞIYIZ
                                                                                   *Fernando Pessoa


Aslında hepimiz kendi içimizde bir hapishaneyiz, sürekli kurtulmaya çalışan ama kurtuldukça en derine inenlerdeniz. Nedir öyleyse bizi bize hapseden, değerlerimiz mi duygularımız mı ? Bunları düşünerek bizi hapsedenin var oluşumuz olduğunu varsayabilir miyiz? İşte bunları düşünmemizi sağlayan, bizi boşluğun derinlerine indiren ve orda kendimizi aramamızı sağlayan Dünya Klasikleri, bize kendi yeraltı dünyamızı yarattı, bizi oraya hapsettiler, özgür olduğumuzu istediğimiz zaman kurtulacağımızı söylediler ama biz hep o dünyanın derinine, karanlığına, sonsuzluğuna indik.


İnsanın derinliğine bir yolculuk yapalım. Orada rastlayacağımız birçok isim var, onları gerçekten tanıyabildik mi anlayabildik mi? Belki bir çoğumuz Dünya klasiklerinde ana karakterlerle empati kurmaya çalıştık ama bunun yanlış bir yönelim olduğunu göremedik çünkü karakterin gözüyle bakmamızı istemez yazar, her şeyiyle, bütünüyle bakmamızı ister. Her detayında, her çözümlemesinde bir fikir aramamızı, orada, o olayda veya bir betimlemenin içinde olmamızı ister. Bazen bir resim olmamızı bazen de bir kitap olmamızı. Nesnelerin içinde yani her şeyiyle, tüm berraklığıyla görmemizi ister. Şimdi onların dünyalarını, ütopyalarını göreceğiz. Kimdiler, ne için var oldular, ne için öldüler?


Dünya edebiyatında özellikle klasiklerde gördüğümüz, karakterin çürümüş toplumsal değerlerle çatışma içinde olmasıdır. Bu önemlidir zira bu karakterler putları yıkmak için vardır. Gogol’ün Ölü Canları ya da Raskolnikov veya Sefiller’in Jan Vaeljan’ı toplumun çürümüş değerlerine savaş açarlar. Şair haklıdır: Yolu yok Don Kişot’um, yel değirmenlerine karşı savaşılacak diyerek Cervantes’in o büyük eserinde yel değirmenleri işte bahsettiğimiz toplumsal düzendir. Romanda aydın tipleri olarak adlandırabileceğimiz bu tipler işte putları yıkmak, değişimi sağlamak için vardır. Bireyin yalnızlığı putların gölgesinden dolayıdır.


“BEN HASTA BİR ADAMIM”


“Yeraltından Notlar” Dostoyevski’nin toplumdan dışlanmış, hor görülmüş bir adamın hayatını anlatır bize. Yeraltı Adamı olarak adlandırdığımız bu karakter, var oluşun derin sırlarına erişmeye ve toplumun kendine göre entegre ettiği kuralları yıkmaya çalışan ve bunu bize haykıran biri olarak karışımıza çıkar. İçinde yaşadığı dünya incitmiştir Yeraltı Adamı’nı. Şölen’de yer alamamış bir adamdır. Yeraltına ürkek bir “sıçancık” gibi sıvışan, mevcut toplumsal ilişkilerindeki tıkanmışlığın nedenlerini enine boyuna bulanık zihninde anlamaya çalışan fakat bir türlü beceremeyen bir adamdır. Yeraltı Adamı, onu bu hale getiren toplumun değerlerine kafa tutup isyan eder.


ULAŞILAMAYAN OTORİTE


Joseph K, Franz Kafka’nın Dava romanının ana karakteridir. Joseph K, Bir bankada çalışan iyi bir insandır. Sakin bir hayata sahiptir, içine kapanık bir bekardır. Bir sabah tutuklandığını ama normal hayatına devam edebileceğini öğrenen Josef K, neyle suçlandığı bildirilmediği için önce bunu bir şaka zannetse de daha sonra durumun ciddiyetini anlar. Önceleri tutuklanma nedenini merak etse de artık merak etmeyi anlamsız bulur. Bundan dolayı tüm yaşamı davasına odaklıdır. Artık yaşamının geriye kalan bir yılını bu davaya harcayacaktır. Aslında ortada gerçek bir dava da yoktur. Kafka’nın burada anlatmak istediği görünmeyen bir otoritedir. Joseph K,  zaten yaşamı kader, baskın yönetim ya da dünya tarafından tutuklanmış; fakat bunun bilincine hiçbir zaman varamamış olmasıdır. Bu gizemli baskı ise belki de otoritenin kendisidir.


BAY GOLYADKİN


 Bay Golyadkin, öteki Bay Golyadkin’e şöyle mırıldanıyordu: Nedir kişilikli olmak? Evet Yakov Petroviç, seninle benim kişilik sahibi olmamız ne anlama geliyor? Belki de günümüz insanının kendisine çok sık sorduğu bu soruyu Yakov Petroviç Golyadkin, ismi, görüntüsü ve sesi kendisinin tıpatıp aynısı olan ötekine sorar. Dostoyevski’nin kalıpları yıktığı Öteki adlı eserde, giderek kentleşen toplumların kimlik sorunları içinde bocalayacak olan bireylerinin kimlik sorununu önceden sezerek geleceği okuyan bir Dostoyevski’yi görüyoruz.


Onlar bizim gerçek kahramanlarımız. Kendimizi bulmamızda kendi var oluşumuzu sorgulamamızda ve en önemlisi varlığımızı en derinine kadar hissetmemizde çok büyük etkenleri olan bazı yaşamlar.


Suç ve Ceza: Raskolnikov


Raskolnikov Çarlık Rusyasının çöküş döneminde yaşayan bir öğrenci ve aydındır. O kadar yoksuldur ki eşyalarını rehin bırakmak zorundadır. Tefecilik, düşkünlük, çürümüşlük vardır Raskolnikov’un dünyasında. O ise bireysel kurtuluşu arar tavan arasındaki evinden. Dostoyevski karakterlerinde vardır bu. Bireyin yalnızlığı toplumsal kurtuluşu değil bireysel tepkiyi önceler.


Sefaletin Erdemi: Jan Vaeljan


Jan Vaeljan, aydınlanmış ruhtur. Sefilliğin dipsizliğinden, erdemin sonsuzluğuna kavuşmuştur. Hayatında bir amaç edinerek küçük Cosette ile beraber saadeti bulmuştur. Ancak ondan öte Jan Vaeljan’ın mücadelesi bir var olma mücadelesinden öte sefillerin sefaletten kurtulma mücadelesidir. Bütün riyakarlıklara, hukuksuzluklara, cinayetlere ve toplumsal düzenin aşırı bozukluğuna rağmen bir şekilde hayatta kalmıştır. Kendi aydınlanmasını bir rahip sayesinde yaşamış ve bunu sürdürmüştür. Onu zaman zaman da Madeleine Baba olarak biliriz romanda. Çünkü çeşitli üretim tekniklerini iyi bildiği için kısa zamanda zenginleşmiştir ve yoksullara ekmek kapısı olmuştur. Vicdan kararmamışsa, en koyu sefaletin içinde dahi erdem yaşayabilmektedir. İşte Jan Vaeljan ya da Madeleine Baba bu dönüşümün simgesidir. Jan Vaeljan bize bir insanın değişimini ve yaşadığı aydınlanmayı en güzel şekilde gösteriyor.


Biraz olsun açıklamaya çalıştığımız tipler ve romanlar neticede bu dünyanın ürünü. Ve hepimizin içinde var olan duyguların, düşüncelerin ve iç gerginliğin toplumsal yaşamla birlikte ortaya çıkması. İç gözlemi ve dış gözlemi ve yazarlarının bilincini yansıtıyor. Tolstoy, İnsan Ne ile Yaşar diye soruyor hikayelerinde. Mucizeleriyle dolu hikayede gösterdiği yönün dünyevilikten uzak olması ise ayrı bir tartışma konusu ancak ortaya attığı soru her zaman tartışılacaktır.
Sahi İnsan ne ile yaşar?