Tanzimat’tan
1960’lara kadar yazılan tüm romanlarda; romandaki aydınlar kendilerini toplumun
faydasına adayan, toplumu aydınlatmayı gaye edinen idealist tiplerdir. Bu
tipler, romanın yazarından bağımsız, ayrı kişiliğe ve düşüncelere sahip
değillerdir. Çünkü yazarlar halkı aydınlatmayı, toplumsal
gelişmeyi benimsemişler ve bu amaçlarına roman gibi yazın türleri aracılığıyla
ulaşmak istemişlerdir. Bu amaçları da yazarların roman dışında kalmalarını
engeller. Bu romanlarda tanıştığımız aydın tipleri, onları yaratan esas
aydınlarımızın kişiliklerinin birer sureti, ideallerinin birer gölgesi şeklinde
bilincimize yansırlar. Böylelikle roman, aydın-yazar ve halk arasında ilişki
aracı olma vazifesini üstlenir.
Tanzimat romanı aydınları
bazen yenileşen yaşamın getirebileceği zararlardan, farklı bir kültürü örnek
alırken onu taklit etmeye düşmekten, dolayısıyla da milli kimliğini
kaybetmekten halkı korumak isterler. Cumhuriyet romanı aydınları ise genel
anlamda Cumhuriyet devriminin ilkeleri ışığında gerici düşünceyle mücadele
ederler. Bu aydınlar aynı zamanda milli bir bilinç oluşturma amacını da taşırlar.
Cumhuriyet dönemi içinde gelişen köy romanının aydınları ise daha çok kendini
ezen, sömüren kişilere ve düzene karşı halkı bilinçlendirirler.
1960’lardan
itibaren ise “bunalan aydın tipi”, Tanzimat ve Cumhuriyet romanı aydını gibi
inançları olan, eleştiri sahibi olan ve bu eleştirilere karşı bir seçenek sunan
aydın tipini tam olarak çizmez. Bu aydın tiplerinin bunalımı, yeni bir kimlik
arayışında olan Peyami Safa ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın aydınlarının bunalımlarından
farklıdır. Bu aydınlar neyi, neden yaşadığını anlamlandıramazlar ancak tam
olarak bir anlam arayışında da değillerdir. Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam
romanındaki C. karakteri tam olarak bu aydın tipine örnek bir portredir
diyebiliriz. Bu dönem aydın tipinin bir diğer kısmı ise uğruna savaştıkları
değerlerle birlikte yenilgiye veya baskıya uğrayan tiplerdir. Bir diğer kısmı
da felsefe ve hayat arasında sıkışan ve inançlarındaki esas zemini kaybeden
aydınlardır. Farklı kimliklerle romanlarda hayat bulan bu aydınlar esasında, “modern insanın bunalımı” noktasında ortak
paydada buluşuyorlar.
Turfanda mı Yoksa Turfa mı? - Mizancı Murat
“Vallahi amcacığım, insan için
hizmet etmeden durmak çok zor. Çünkü devlete, millete, topluma hizmet etmeyen
insanın hayvandan farkı kalmaz.”
Mizancı Murat’a
göre, vatanın kurtuluşu için çare, ahlakı sağlam ve dürüst bir seçkinler grubu
yetiştirmekti. Bu romanında da dürüst, idealist ve vatansever Mansur Bey
tipiyle, kafasındaki görev ve sorumluluk bilinci taşıyan, yönetici aydın
örneğini ortaya koyar. Bu bakımdan yazarın Mansur’a biçtiği kişiliği ve tüm
eylemleri bize hem yazarın ta kendisini hem de bu aydın tipini işaret eder.
Mansur’un eğitim yılları, onun entelektüel ve kolektif bir
kişilik kazanma
sürecini oluşturur. Fransa’da eğitim alıp Mekteb-i Tıbbiyeyi de başarıyla
bitiren Mansur, kültürel ve ahlaki değerlerinden ödün vermez. O bütün zamanını
ve parasını kitap okumaya ayıran, çalışkan, ahlaklı ve idealist bir gençtir.
İstanbul’a büyük ideallerle dönen Mansur, arkadaşı ile açtığı
muayenehanede yoksulları ücretsiz olarak muayene eder. Mansur’a göre ülkenin kalkınmasını engelleyen asıl problem
eğitimsizliktir. Bu yüzden o, kalkınmayı sağlamak için Anadolu’da okul kurma faaliyetlerine
girişir. Köylü kızların okula gelmesi için eğitim seferberliği başlatır. Mansur,
aynı zamanda iktisadi girişimlerde de bulunur. İmeceyle köye bir iplik
fabrikası kurar. Böylece Mansur, vatanı için özlemini çektiği reformları
gerçekleştirmiş olur.
Huzur
– Ahmet Hamdi Tanpınar
"Uçsuz
bucaksız Asya'nın o kadar zenginliği içinde, dünyanın en iyi giyinmiş milleti
olduğumuz halde çırçıplak yaşıyoruz. Coğrafya, kültür, her şey bizden bir yeni
terkip bekliyor; biz misyonlarımızın farkında değiliz.”
Köklü
bir kültüre sahip bir millette; büyük bir savaş atlatıp üzerinden çok geçmeden
ikinci bir büyük savaşın başlayacağı haberlerinin yarattığı endişe, değişim ve
yenileşmenin meydana getirdiği sancılar… Romanda bireylerin huzur arayışlarındaki
huzursuzluğun ve kimlik bunalımının kaynağı bu sorunsallardır.
Tanpınar, Batılılaşma
karşısında Cumhuriyet aydınının sergilediği tutumu bize gösterir ve
Cumhuriyet’in kültür potansiyelini oluşturacak yeni aydın tipini inşa eder.
İşte romanda -aynı zamanda Tanpınar’ı da temsil eden- bu yeni aydın tipinin
temsilcisi Mümtaz’dır. Mümtaz’a göre, topluma kimliğini kazandıran değerlerin
yeni bir sentezinin yapılmasıyla bir kültür krizine çözüm getirilebilir.
Sürekli bir “huzur” arayışı içinde olan Mümtaz'ın,
bu isteğine kavuşması için pek çok sıkıntıyı yaşaması gerekir. Mümtaz'ın bu
idealini gerçekleştirmesindeki önemli unsurların başında; iyi bir tarih ve dil
kültürünün olması, çocukluğundan itibaren çeşitli acılara karşı dayanıklı bir
şekilde gelişmesi gelir. Mümtaz, geçmişin mirası üzerine yeni gövdeler ilave
ederek, bir milleti ayakta tutan ve ona hürriyetini kazandıran değerlerin özde
yaşamasını sağlar. Sonuç olarak Mümtaz,
yeni bir aydın tipi olarak asıl huzurun insanın kendi özünde ve içinde olduğu
gerçeğini kavrar.
0 Yorumlar