Dvnjj (@Dvnjj1) | Twitter


Tanzimat’tan 1960’lara kadar yazılan tüm romanlarda; romandaki aydınlar kendilerini toplumun faydasına adayan, toplumu aydınlatmayı gaye edinen idealist tiplerdir. Bu tipler, romanın yazarından bağımsız, ayrı kişiliğe ve düşüncelere sahip değillerdir.  Çünkü yazarlar halkı aydınlatmayı, toplumsal gelişmeyi benimsemişler ve bu amaçlarına roman gibi yazın türleri aracılığıyla ulaşmak istemişlerdir. Bu amaçları da yazarların roman dışında kalmalarını engeller. Bu romanlarda tanıştığımız aydın tipleri, onları yaratan esas aydınlarımızın kişiliklerinin birer sureti, ideallerinin birer gölgesi şeklinde bilincimize yansırlar. Böylelikle roman, aydın-yazar ve halk arasında ilişki aracı olma vazifesini üstlenir.


Tanzimat romanı aydınları bazen yenileşen yaşamın getirebileceği zararlardan, farklı bir kültürü örnek alırken onu taklit etmeye düşmekten, dolayısıyla da milli kimliğini kaybetmekten halkı korumak isterler. Cumhuriyet romanı aydınları ise genel anlamda Cumhuriyet devriminin ilkeleri ışığında gerici düşünceyle mücadele ederler. Bu aydınlar aynı zamanda milli bir bilinç oluşturma amacını da taşırlar. Cumhuriyet dönemi içinde gelişen köy romanının aydınları ise daha çok kendini ezen, sömüren kişilere ve düzene karşı halkı bilinçlendirirler.


1960’lardan itibaren ise “bunalan aydın tipi”, Tanzimat ve Cumhuriyet romanı aydını gibi inançları olan, eleştiri sahibi olan ve bu eleştirilere karşı bir seçenek sunan aydın tipini tam olarak çizmez. Bu aydın tiplerinin bunalımı, yeni bir kimlik arayışında olan Peyami Safa ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın aydınlarının bunalımlarından farklıdır. Bu aydınlar neyi, neden yaşadığını anlamlandıramazlar ancak tam olarak bir anlam arayışında da değillerdir. Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam romanındaki C. karakteri tam olarak bu aydın tipine örnek bir portredir diyebiliriz. Bu dönem aydın tipinin bir diğer kısmı ise uğruna savaştıkları değerlerle birlikte yenilgiye veya baskıya uğrayan tiplerdir. Bir diğer kısmı da felsefe ve hayat arasında sıkışan ve inançlarındaki esas zemini kaybeden aydınlardır. Farklı kimliklerle romanlarda hayat bulan bu aydınlar esasında,  “modern insanın bunalımı” noktasında ortak paydada buluşuyorlar.


Turfanda mı Yoksa Turfa mı? - Mizancı Murat

“Vallahi amcacığım, insan için hizmet etmeden durmak çok zor. Çünkü devlete, millete, topluma hizmet etmeyen insanın hayvandan farkı kalmaz.”

Mizancı Murat’a göre, vatanın kurtuluşu için çare, ahlakı sağlam ve dürüst bir seçkinler grubu yetiştirmekti. Bu romanında da dürüst, idealist ve vatansever Mansur Bey tipiyle, kafasındaki görev ve sorumluluk bilinci taşıyan, yönetici aydın örneğini ortaya koyar. Bu bakımdan yazarın Mansur’a biçtiği kişiliği ve tüm eylemleri bize hem yazarın ta kendisini hem de bu aydın tipini işaret eder.


Mansurun eğitim yılları, onun entelektüel ve kolektif bir kişilik kazanma sürecini oluşturur. Fransa’da eğitim alıp Mekteb-i Tıbbiyeyi de başarıyla bitiren Mansur, kültürel ve ahlaki değerlerinden ödün vermez. O bütün zamanını ve parasını kitap okumaya ayıran, çalışkan, ahlaklı ve idealist bir gençtir. İstanbula büyük ideallerle dönen Mansur, arkadaşı ile açtığı muayenehanede yoksulları ücretsiz olarak muayene eder. Mansura göre ülkenin kalkınmasını engelleyen asıl problem eğitimsizliktir. Bu yüzden o, kalkınmayı sağlamak için Anadoluda okul kurma faaliyetlerine girişir. Köylü kızların okula gelmesi için eğitim seferberliği başlatır. Mansur, aynı zamanda iktisadi girişimlerde de bulunur. İmeceyle köye bir iplik fabrikası kurar. Böylece Mansur, vatanı için özlemini çektiği reformları gerçekleştirmiş olur.


Huzur – Ahmet Hamdi Tanpınar

"Uçsuz bucaksız Asya'nın o kadar zenginliği içinde, dünyanın en iyi giyinmiş milleti olduğumuz halde çırçıplak yaşıyoruz. Coğrafya, kültür, her şey bizden bir yeni terkip bekliyor; biz misyonlarımızın farkında değiliz.”

            Köklü bir kültüre sahip bir millette; büyük bir savaş atlatıp üzerinden çok geçmeden ikinci bir büyük savaşın başlayacağı haberlerinin yarattığı endişe, değişim ve yenileşmenin meydana getirdiği sancılar… Romanda bireylerin huzur arayışlarındaki huzursuzluğun ve kimlik bunalımının kaynağı bu sorunsallardır.


Tanpınar, Batılılaşma karşısında Cumhuriyet aydınının sergilediği tutumu bize gösterir ve Cumhuriyet’in kültür potansiyelini oluşturacak yeni aydın tipini inşa eder. İşte romanda -aynı zamanda Tanpınar’ı da temsil eden- bu yeni aydın tipinin temsilcisi Mümtaz’dır. Mümtaz’a göre, topluma kimliğini kazandıran değerlerin yeni bir sentezinin yapılmasıyla bir kültür krizine çözüm getirilebilir.


 Sürekli bir “huzur” arayışı içinde olan Mümtaz'ın, bu isteğine kavuşması için pek çok sıkıntıyı yaşaması gerekir. Mümtaz'ın bu idealini gerçekleştirmesindeki önemli unsurların başında; iyi bir tarih ve dil kültürünün olması, çocukluğundan itibaren çeşitli acılara karşı dayanıklı bir şekilde gelişmesi gelir. Mümtaz, geçmişin mirası üzerine yeni gövdeler ilave ederek, bir milleti ayakta tutan ve ona hürriyetini kazandıran değerlerin özde yaşamasını sağlar.  Sonuç olarak Mümtaz, yeni bir aydın tipi olarak asıl huzurun insanın kendi özünde ve içinde olduğu gerçeğini kavrar.